21 Aralık 2011 Çarşamba

Üçüncü çocuğumla tanıştınız mı??

6 yıl önce işimi, ailemi, arkadaşlarımı kısacası hayatımı bırakıp Moskova'ya geldim... Eşimle yeni bir hayat kurmak için... Yıllar hızla aktı geçti, bu şehirde çok güzel anılarım, çok güzel başlangıçlarım, çok güzel yaşanmışlıklarım oldu... En önemlisi iki tane çocuğum oldu ve ben 'anne' oldum... 6 sene önceki fotoğraflarıma bakıyorum da, ne kadar gençmişiz.. şimdi de yaşlı değiliz tabii ki ama o gençlik yüzümüzdeki o tazelik başkaymış...

Bu kadar zaman çalışmadım, çalışamadım Moskova'da fırsatım olmadı, Defne sonra Kuzey derken yıllar geçti. Baktım ki benim kocamın çok da niyeti yok sabit durmaya bir yerde, o zaman hem bir anne, hem bir eş, hem de kendim olarak yapılabilecek birşeyler bulmak gerek...


Uzun araştırmalardan sonra tanıştım Dream Bag ile.. Yaklaşık 6 sene önce çocuklarına daha fazla vakit ayırmak isteyen bir İngiliz anne baba tarafından oluşturulmuş Dream Bag. İngilterede yaşadıkları küçük yerde bir marka yaratmışlar. Üstelik de dünyanın 30 ülkesine distribütorlük vermeyi de başarmışlar. Çok hırslı değiller aslında, hem anne-baba hem de kendi işlerini yapan bireyler olmaktan mutlular. Distribütör seçimleri de bunu gösteriyor aslında, çünkü genelde hepsi onlar gibi - benim gibi - hem aile hem iş diyen insanlar...

Aylar süren çalışmalardan, yaşanılan zorluklardan sonra dün http://www.dreambagturkiye.com/ açıldı... Benim gözbebeğim... Üçüncü çocuğum... Çok emek verdim çok... Belki ufak tefek aksaklıklar olabilir başlangıçta ama onlar da toparlanır biliyorum. İnanıyorum ki gerçekten emek verilen ve gerçekten de güzel olan işler eninde sonunda başarıya ulaşacaktır.

Yolumuz açık olsun Dream Bag Türkiye...

http://www.dreambagturkiye.com/
www.facebook.com/dreambagturkiye

15 Aralık 2011 Perşembe

Ahhh annneee ahhh... !!

Geçenlerde yazdım ya, Luntik ve Arkadaslarının tiyatrosuna gittik ve çıkışta da bir tane Luntik oyuncağı aldık diye... İşte o kayboldu... :( Doğruyu söylemek gerekirse anne yani ben, kaybettim... Düşürmüşüm elimden...

off offf... Anne olmak ne zor :) Defne tabii gece gündüz Luntik ile birlikte. Sabah kreşe giderken Luntik ile gidiyoruz, ama o arabada kalıyor... Akşam onunla beraber eve dönüyoruz. Gece onu da yatağın yanına yatırıyoruz, hatta kendi üzerini örtmeyen Defne itina ile Luntik'in üzerini örtüyor.. İşte durum böyleyken anne, ahhh o anneeee, kreşten dönüşte arabadan inip eve atılan 20 adımda o Luntik'i düşürmüş ve üstüne üstlük de farketmemiş...

Şimdi tabii kimse gerçekten zavallı anne demiyor herkes nasıl oldu da anne kaybetti modunda ama, annenin bir elinde kendi çantası, diğer elinde Defnenin çantası, Defnenin çantaya sığmayan kocaman bir yılbaşı şiir kitabı, Defnenin son dakikada giymek istemiyorum diye elime tutuşturduğu bir çift eldiven ve gene son dakikada arabada unuttuğumuz için kıyametin koptuğu meşhur Luntik... Aaa tabii bir de arabanın ve evin anahtarları... Ahh o anne ahh, bu kadarcık 'az' eşyası varken, Luntik elinden kaymış ve düşmüş... Nasıl olur bu ????

Gece çok kötü geçmedi, ben durumu anladım ama Defne ısrarla arabada kaldığını söyledi.. (Babayı çaktırmadan yolladım aşağıya ama tabii oyuncağı gören anında almıştır) Hadi bozmadım sabaha kadar en azından rahat uyuruz diye.. Sabah arabanın kapısını açar açmaz kıyamet koptu tabii.. Defne'den inciler :
- Ama o benimmm en sevdiğim oyuncağımdı.. ben şimdi kimin kafasına şapka takıcammmm, kimi giydireceğim, uyumadan evvel kimin üstünü örteceğim????
- Sen nasıl olur da kaybedersin? Sen beni üzdün ama çok
- Sen zaten bi daha bana yeni oyuncak da almazsın.... (bu benim favorim oldu... Bu alınanları acaba kim alıyor ki ona????)
Ve tabii bu incilerin eşliğinde tahmin edebileceğiniz gibi böğürmeler... Tüm yol boyunca.. Allahtan kreşin kapısında Danya'yı gördük yoksa sınıfa kadar devam edebilirdi...

Ehh ben de napim anneee yüreği tabii iş başa düştü Luntik aramaya.. bugüne kadar hiç oyuncakçılarda Luntik aramadığım için gözüme de çarpmamıştı açıkçası. İlk girdiğim yerde yoktu bulamadım. Ama umudumu kaybetmedim çünkü bildikleri bir oyuncakmış ve Luntik değil ama arkadaşı tırtıl varmış orda.. Sonra daha büyük bir yere girdim.. Ana baba günü sanki oyuncak kıtlığına giriyor insanlar kasada kuyruk falan ben söylenirken sordum ve beni Luntik diyarına götürdüler.. Aman tanrım boy boy, Rusça konuşanı, İngilizce konuşanı bir sürü arkadaşları.. yani herşeyi var öyle böyle değil...

Neyse 'hiç oyuncak almayan anne' ordan bir Luntik bir de onun kız arkadaşı uğur böceği gibi biri var (tıyatroda ne kadar ilgiyle izlemişim görüyorsunuz...) ondan aldı... Şimdi heyecanla akşamı bekliyorum, bakalım Defnish'in tepkisi ne olacak... :)

13 Aralık 2011 Salı

Cumartesi Pazar...

Yazmak istediğim ama yazamadığım bir diğer konuda haftasonumuzdu... Gecikmeli de olsa yazıyorum... İki çocuk annesi biri olarak 3-5 gün gecikme birşey değil, öyle demeyin...

Cumartesi günü Defne ve Kuzey ile beraber Starlite'a gittik.. Burasının bizim için önemi büyüktür. Starlite'da bir Natalia ablamız var çocuklarla oyun oynayan. Nam-ı diğer Morlu Abla... Defnenin ablası... O kadar sakin, o kadar çocuklarla iyi iletişimi olan bir kız ki, hayran olmamak elde değil. Ve sanırım 2 senedir biz ayda bazen 1 bazen de 2 kere Morlu Ablamıza gittik. Ama Morlu ablamızın son günüydü bu Cumartesi... Moskovaya okumaya gelmiş haftasonları da Starlite'da çocuklarla oyun oynayarak para kazanıyordu. Ve artık mezun olmuş memleketine dönecekti... Defne üzüldü, biz üzüldük, oraya gelen diğer çocuklar da üzüldüler. Çiçekler, çikolatalar ve kendi yaptıkları hediyeleri getirmişti çocuklar. Bir ara farkettim gözleri doldu Morlu Ablanın... Çocukları sevmek, işini sevmek ayrı birşey...


Seni çok sevdik ve seni hiç unutmayacağız Morlu Ablamız...
   
Starlite'dan çıktıktan sonra her zaman yaptığımız gibi alışveriş merkezinin içine girdik. Defne ordaki oyuncaklara binmek istedi. Hadi dedik Kuzey'i de bindirelim. Defne aslana binmek istedi, Kuzey için de fili seçti...Defne olaydan ne kadar mutlu olduysa, Kuzey de o kadar stres içindeydi... Fotoğraflardan da anlayacağınız gibi, o kısacık fil turu Kuzey için inanılmaz bir deneyim oldu... Suratındaki ifadeye göre sorsanız sanki 'bir daha beni bindirmeyin' diyecek gibi...


Kuzey zevk alıyor mu durumundan size göre????

Beni alın burdan der gibi, değil mi???
Cumartesiyi bu şekilde geçirdikten sonra Pazar günü de Defnish ile birlikte 'Luntik ve Arkadaşları'na gttik. Defne Luntik'i çok seviyor. Daha evvel size hatta Luntik'i tanıtmıştım bir yazımda. (Buraya tıklarsanız eski yazımı görebilirsiniz) Evden çıkarken Defne'nin Kuzey'e söylediklerini duymanız gerekiyordu. 'Kuzey sen daha çokkkk küçüksün o yüzden evde kalacaksın. Ben sana anlatacağım'.... 'Kuzeyyy, ben senin kadarken evde kalıyordum ama şimdi kalmıyorum sen kalıyorsun'...

Luntik ve Arkadaşları güzeldi.. Defne çok keyif aldı, gözünü kırpmadan sonuna kadar izledi.




Tiyatrodan sonra evimizin yolunu tuttuk... Defne çok keyifliydi ve bir sonraki tiyatroyu soruyordu...
Bu arada eve gelince de Kuzey'e tiyatroyu anlatmayı ihmal etmedi.. Haa bu arada tabii ki tiyatro çıkışında satılan oyuncaklara, balonlara, kıyafetlere takılmadan evimize gelemedik.. Ama neyse ki sadece 1 tane Luntik oyuncağıyla kurtardık durumu... Şimdi evdeki en gözde oyuncak minik Luntik.. 


Yürüyorummm... Yürüyorum...

Yazmak istediklerim var ama yazamamışım... Bu aralar gene biraz koşturmacalardayım...Evdeysem genelde bilgisayarımın başında işle ilgili uğraşıyorum ya da minik oğlumun peşindeyim.. Yürümeye başladı çünkü... O kadar komik ki... Dengesini sağlamak için ellerini yana açıyor ve bir sağa bir sola yalpalayarak birkaç adım atıyor... Sonra pat diye popo üzeri oturuyor... İlk adımlarını atalı çok olmuştu ama sadece adımla kalmıştı.. Gerisi gelmemişti. Neyse çok üzerine düşmedim çünkü Defne de 14 aylıkken yürümeye başlamıştı ve o zamana kadar inanılmaz uysal ve uyumlu bir çocuk olan kızım birdenbire minik bir canavara dönüşmüştü.. O yüzden acelemiz yok nasılsa yürüyecek diye düşündüşümden açıkçası Kuzey'e gereken moral desteğini vermedim... O da keyfine düşkün çok niyetlenmedi...

Ama artık yürüyor.. yaklaşık bir haftadır salondan mutfağa kadar veya mutfaktan sokak kapısına kadar gidebiliyor... Hala çok komik yürüyor ama dengesini daha iyi sağlıyor, daha hevesli ve artık annesinin de desteğini almış durumda.. Yani desteklemiyorum derken de kösteklediğimi düşünmeyin, artık yürümeye niyetlendiğine ve de 14 ayı geçtiğine göre, annenin de destek verme zamanı gelmiştir...Abladan altta kalmak yok...

El çırpmalar, kucaklamalar aman aman sormayın... ben el çırpıp 'afferrrrriiiimmm' naraları attıkça o da sanki büyük bir iş yapıyormuşçasına (elbetteki çok büyük bir iş ama o suratı görmeniz gerek...) komik bir suratla göğsünü gere gere yürüyor... Sonra fazla heyecandan tabii popo üstü oturuveriyor... Ama olsun, vazgeçmek yok artık... Kim tutar minik Kuzey'i ??

9 Aralık 2011 Cuma

Kuzey çok su içerse, kardeşler aynı odada yatarlarsa ne olur???

Son bir haftadır evimizde daha doğrusu Defne'nin odasında şenlik var... Çünkü Kuzey de bir süreliğine o odaya taşındı... :)

Bu da nerden çıktı demeyin.. Biliyorsunuz Valia bizimle beraber Defne'nin odasında kalıyor normalde. Kuzey de hala bizim odamızda.. Malum Rus evleri küçük, fiyatlar yüksek... neyse Valia klasik giriş çıkışlarından birini yapmak üzere Moldova'ya gitti. Ben de iki çocukla başedemeyeceğimi anlayıp annemden yardım istedim.  Annecim de kalktı geldi sağolsun 3 hafta birlikte çocuk baktık....Normalde bakılır elbette bakılmaz mı fakat herşey üst üste geldi.. Ama en önemlisi Kuzey'in uyku düzeni biranda bozuluvermesiydi. Yani ben de disiplinliyimdir bu konuda ama olan oldu ve Kuzey bir şekilde gece su içmeye başladı. Ama nasıl bir su içme durumu anlatamam size. Yatmadan evvel 1 biberon süt içen oğlum üzerine da kavga kıyamet 1,5 biberon da su içmeye bailadı.Vermezsen yandın ağlama kıyamet sormayın... Gece bozulca da her yarım saatte bir uyanıp su istedi.. Bazen verdim bazen uyutmaya çalıştım ama tüm 3 hafta böyle geçti gibi oldu. Tabii yatmadan evvel içtiklerine ilaveten gece boyunca da 1-2 biberon su içen bebeğin gece boyunca kaç kez bezinin değiştiğini tahmin edin bakalım... Ortalama 6 kez... Bir kere de tum tulumlar değişiyordu genelde çünkü her tarafı çiş oluyordu...Tabii uyku kalırmı bende kalmaz.. Sinr kalır mı kalmaz.. Üstelik bu bebek gündüzleri de sadece 1 saat uyursa işte o zaman fena... Annenin uyuyacak dinlenecek zamanı kalmaz..Aynen öyle oldu.. Neyse sonunda Valia geldi, ben de gece uyumasam bile gündüzleri uyuyabileceğimi anlayınca başladım su vermeme eğitimine.. Sonuçta bana göre herşey bir alışkanlık... Bu da... ben alıştırdım ve sonuçta içmemeye de alıştırabilirim diye düşündüm..
Başladık gece su vermemeye.. Ama tabii bu sefer de uyumuyor saatlerce ağlama bağrışma. Ehh bir de evde malum Defne var.. O da sadece beni istiyor derken benim pilim bitti. Bu arada 2 kg kadar da vermişim işin iyi tarafı...

Valia baktı ki, ben de sinir kalmadı, kendi iyiliği açısından bu eğitimi ele aldı... ve Kuzey'in karyolasını Defne ile paylaştıkları odaya taşıdı...Bir odada 3 kişi.. Koğuş misali... Şimdi durum şöyle.. Akşam 20 gibi yatağa yatıyoruz. ben Defneye kitap okuyorum sonra o bana aynı kitabı anlatıyor. Bu esnada Kuzey sütünü içiyor Valia ile beraber. ve süt bitip kitap da bitince ışıklar kapanıyor... Valia Kuzey'in yatağının yanında su vermiyor elini tutuyor, ayağa kalkmaya çabalayan Kuzey'i yatırıyor, ben de Defne'ye 'cici' yapmakla meşgulüm. Sonunda Kuzey sızar ben de Defne'yi öpüp odadan çıkarım.. Saat 20.30 falan... Tabii herşey bitti mi hayır tam tersine daha yeni başlıyor.. Çünkü Defne'nin birinci hedefi uyuyan Kuzey'i uyandırmak. Allahım o ne öksürük krizleridir.. Kızsam  kızamıyorum çocuk boğmaca olmuş gibi öksürüyor.. birdenbire... Üçüncü öksürükde Kuzey uyanıyor... hadiii ona gidiliyor. Defne sessiz bu arada, öksürük bıçak gibi kesilmiş durumda. Tam Kuzey susuyor, tam dalacak Defne başlıyor şarkı söylemeye... Kuzey uyanıyor. Kuzey uyuyor, Defne susuyor yataktan kalkıyor nedense yere düşüyor 'ayağım takıldı anne ben ne yapayım!' diyor... Sonunda 21.15 gibi Defne bayılıyor. Ama ne bayılma.... Kollar yataktan sarkmış, kafa tam ters yere konmuş yani komedi durum... Gece ise Kuzey için yeni başlıyor çünkü O kurulmuş bir saat misali 00.00'da uyanıyor... Neyse bundan sonraki ağlamaları hem Defneyi uyandırmıyor allahtan hem de Valia'nın odasının sınırlarında olduğundan ve Valia da yatmış olduğundan beni aşıyor durum...

Son günlerimiz böyle işte.... Sonunda Kuzey Valia'nın geceden sabaha kadarki performansının sonucunda sadece 3 kere uyanıp, 1 kere bez değiştirilecek duruma geldi... Ama bu gece bizim odaya geri taşınıyor, akşam Valia yok çünkü... Bakalım bu gece annenin yanındaki durum ne olacak, heyecanla bekliyoruz... Valia sıkı sıkı tembih ediyor bana 'sakın fazla su vermeyinnnnnnnn' diye... !!!

3 Aralık 2011 Cumartesi

Büyük keyiftir Yılbaşı Ağacını süslemek...

Ylın en sevdiğim zamanlarından Yılbaşı... hele de Moskovada o kadar güzel ki... Her yer yılbaşı ağaçları ile süsleniyor, her yer ışıl ışıl... O sevimsiz gri hava kalkıyor ve insanın içi kıpır kıpır oluyor...

Hatırlıyorum, çocukken en sevdiğim şeylerden biriydi yılbaşı ağacını süslemek... Aralık başı oldu mu hemen ağacımızı kurar süslerdik. hatta bazen dayanamaz daha erken bile süslediğimiz olurdu. Kocaman bir ağacımız vardı. Zamanla küçüldü.. ya da zamanla ben büyüdüm ağaç küçük gelmeye başladı... Ama hala hep onu 'koccaaamannn' olarak hatırlıyorum...

Ben de o yılbaşı havasını kendi evimde elimden geldiğince yaşatmaya çabalıyorum... Evimiz küçük, dolayısıyla çam ağacımız da küçük.. Ama keyfimiz büyük....

Defne şimdi daha iyi anlıyor artık, o yüzden onunla süslemek çok keyifli... Kuzey'in tüm ağacı yıkma, süsleri ağzına atma çabalarına rağmen, bugün Defne ile ağacımızı süsledik...

Ağacımızı koyabileceğimiz tek yer var zaten... Salondaki pencere pervazımız... Yere koyma şansımız ne yazık ki Kuzey sebebiyle yok zaten.






Ağacımız yerini aldı her sene olduğu gibi...












Sıra süslemeye geldi..
Geçen seneki süslerimiz, bu sene aldıklarımız tekkkk tekkk hepsini Defne ile koymaya başladık.

En emniyetli yer masanın üzeri gibiydi... Kuzey'in ulaşamayacağı ve Defne'nin sandalyenin üzerine çıkarak yetişebileceği...


Ne kadar canla başla çabalıyor görüyorsunuz.... 



Cepten çok iyi çekemesem de, işte ağacımızın son hali...

Artık sabah akşam demeden, yanacak ışıkları...

Bu sene 5. yılbaşımız olacak buradaki... Büyük ihtimalle de son yılbaşımız...


Bakalım seneye nerde nasıl kutlanacak yılbaşı...

Nerde olursak olalım, hep birlikte, sağlıklı ve mutlu bir şekilde, aynı coşku ve sevgiyle ağacımızı süslemek ve bu mutluluğu birlikte paylaşmak dileğiyle...