30 Haziran 2011 Perşembe

Yine yeşillendik...

Buraya ilk geldiğimde kafaysı, kolu, gözü yeşil insanlar gördüm.. Ne komik demistim kendi kendime. Sonra bunun bir çeşit tentürdiyot olduğunu öğrendim. Bayılıyorlar her yeri yemyeşil yapmaya...

Benim kızım da bayılıyor. Bugün ben gösteri sonrasında kreşten ayrıldıktan sonra düşmüş. Aslında çok olağan bir olay bizim için. Çünkü kızım kendinden geçer gibi koştuğu ve önüne bakmak yerine arkaya, havaya veya yere baktığı için genelde düşüyor.. Bugün de iki dizi ve kolu sıyrılmış. Kreşte hemen yeşil sürmüşler. Eve gelince hemen yeşillerinin tazelenmesini arzu etti minik prenses. Ben de hiç sevmiyorum çünkü bu yeşiller öyle kolay kolay uçmuyor ve her seferinde kızımı yeşillerken ben de yüzümü, gözümü yeşilliyorum... Gene öyle oldu.. Onun dizleri benim alnım yeşil şuanda... O mutlu yeşillendiği için, ben söyleniyorum...


Kızımın yeşil dizleri... :)

Bu arada...

Bu arada, yazılarıma neden daha çok veya daha güzel fotoğraf koymadığımı düşünebilirsiniz..

Emin olun elimde binlerce fotoğraf var.. Sadece burada çok fazla çoçuk fotoğrafı yayımlamak istemiyorum. Herkese açık bir alan burası ve amacım sadece gün içinde yaşadığım güzel anıları ilerde çocuklarıma bırakabilmek. Yüzlerin çok belli olmasını tercih etmiyorum. Biz nasılsa kim kimdir biliyoruz..

Ilerde çocuklarımın bakabileceği binlerce fotoğrafları olacak zaten, burda yazıları okuyup bugünleri ansınlar yeter de artar benim için...

Kreşde Şenlik...

Bugün kızımın kreşinde 'prazdnik' vardı... Yani 'bayram, kutlama' vardı...

Sabah üç elbise arasından hengisini giyeceğine karar veremeyen minik prenses, üçünü birden kreşe götürüp öğretmenine göstermeye karar verdi. Üç elbise 2 ayakkabı.... Öğretmeni seçsin istedi... Hadi bakalım, bugün praznik, nasıl isterse öyle olsun dedim ben de...

Bahçedeki verandanın altına süslemeler yapılmış, balonlar konulmuş. Çocukların daha önceden yaptıkları resimler asılmış. Çocuk şarkıları çalıyor teypden.. Hava güzel, çocuklar çok güzel. Daha ne olsun...




Her zamanki gibi öğretmenler tarafından önce günün anlam ve önemini belirten konuşmalar yapıldı. Çocuklara ve gelen ailelere teşekkür edildi... Gelen aile sayısı 2.. .Ben ve Danıel'in annesi... Çalışmayan anne olmanın en güzel tarafı bu sanırım... Çocuklarının her gösterisini izleme şansına sahip oluyorsun.

Tüm çocuklar birbirinden güzel ve yetenekli.. Ama bir anne için sanırım dünyanın en güzel, en yetenekli, en akıllı çocuğu sanırım kendi çocuğu...O kadar sarı saçlı, mavi gözlü, incecik fizikli, hanım hanımcık çocuklar arasında gözüme en güzeli benim kızım gibi geldi... Şarkılar söylendi, danslar edildi, hediyeler dağıtıldı... Çocukların ve bizim keyfimize diyecek yoktu...

Gösterinin sonunda kreşin fotoğrafçısı toplu fotoğraf çekmek istedi... Sanırım onun için günün en zor anıydı ama biz iki anne çok eğlendik izlerken... Çocukların biri oraya diğeri öbür tarafa koşar, biri düşer ağlar, bir diğeri annem yok diye ağlar, benimki bir arkadaşının elbisesinin kemerini açar arkadaşı ağlar, balonlar ellerden kaçar gökyüzüne uçar.... Çok eğlenceli...


Çocuk olmak çok güzel ama çocuklarının keyfini çıkartabilen anne baba olmak sanırım hepsinden güzel...

İyi ki varsın güzel kızım... (ve tabii güzel oğlum... Sadece bugün kızımın günü.. Bugün onun prazniği olduğu için ona biraz iltimas geçtim hepsi o..) :)

29 Haziran 2011 Çarşamba

Senede sadece 1 kez doğumgünü olur... Ne yazık ki...

Geçenlerde şöyle bir konuşma geçti kızımla aramda:
-Defnecimmmm birkaç gün sonra annenin doğumgünü olacak
Bir çığlık bir bağırma...
- Hayııırrrrrrr, benimmmm doğumgünüm, senin değil...
-Bebeğim senin doğumgününe daha çok var ama onu Datca'da kutlayacağız. Once benimki...
- Hayııırrrrrr benim, tüm doğumgünleri benim, ben pasta üfliycem, sen değil...

Ve böyle sürüp giden bir ağlama ve kapris durumlarından sonra kızım sakinleşip yanıma geldi ve
-Annecimmm sen üflerken ben de üfliyebilir miyim pastayı ???? :)

******
Aradan birkaç gün geçti.. Dün benim doğumgünümdü....

Sabah kreşe gitmek üzere uyandım. Ev sessiz, genelde pek alışılmadık bir durum... Oğlum bile uyanık ama ağlamadan gülücükler atıyor yatağında..Kızımın odasına gittim, kızım sandalyesinde oturmuş Sveta saçlarini örüyor. Bu da alışılmadık bir durum çünkü genelde benden başkasına pek saç toplatmaz ve de her seferinde öyle olmasın böyle olsun diye tutturur... Sonra beni gördüüü 'annneeee sana bir süprizim var' dedi... Saçının bitmesini bekledi (bu da inanılır gibi değil )sonra masasından bir resim kağıdı getirdi... Bana yaptığı resmi hediye etti ve iyi ki doğdum dedi (Aslında bunu önce Rusca söyledi sonra Türkçe söyledi ) Ve beni öptü...

Sonra da 'ne zaman pasta üfliycez' diye sordu....

Kızımı kreşe bıraktım, bezleri ve maması tükenen minik oğluma mama ve bez alıp eve geldim.

Kendi başıma bilgisayarın başında oturmuş gelen doğumgünü mesajlarını okurken kapı çaldı... Aşağıdan süüüüppprrriiiizzzz diye bir ses... Burada bana süpriz yapabilecek çok fazla insan yok tabii.. Olsa olsa iki kişi var , ehh onlar da aşağıdalar işte...

Birlikte yenen yemek, üflenen mum ve sohbet... Çok keyifliydi...



Ilk pastam...

Onlar gittikten sonra, kızım için bir minik puding pastası yaptım, kreşten erken alıp beraber mum üfleyelim diye... Çok mutlu oldu... Beraber minik homemade pudıng pastamızdaki 3 mumu üfledik ve hepberaber bir güzel pastayı yedik... PAsta bitti... Bu o ana kadar ki ikinci pastam... Rejim yok bugün... Bugün ben doğdum...



Bu ikinci pastaaammmmm....


Bu akşam eşim şehir dışında. Ben de 8. kattaki Fransız arkadaşıma davetliydim.. tamamen tesadüfen. Doğumgünüm olduğunu bilmiyor. Onun da eşi şehir dışında olunca çocukları yatırıp şarap keyfi yapalım dedi... Şahane... Ben de şarapla en güzel hangi tatlı gidebilir gibi düşünüp bir çeşit 'panna Kotta' hazırladım. Bir çeşit diyorummmm, aslında Panna Kotta ile sakızlı muhallebe arası birşey oldu... Doğumgünü mumlarımı da aldım ve saat 21'de ona gittim

Birseyler yedik, sohbet ettik.


Ufak tefek atistirmaliklar ve tabii beyaz sarap...
Ben günün son pastasını üfledim... Bir günde 3 pasta...



Bugunun sonuncu pastasi...
Yari panna kotta yari damla sakizli muhallebi.. :)
Sanırım yıllardır bu kadar çok pastam olmamıştı... Eskiden doğumgünüm yaza geldiği için hem Istanbuldaki arkadaşlarımla doğumgünümü kutlardım biraz daha erken bir tarihte sonra da zamanında yazlıkta kutlardım.. Bir de aileyle kutlardım... Çocuklar sever kutlamayı, kutlanmayı... Ben de tam öyle oldum bu sene, 3 ayrı pasta... (Kimbirlir Cumartesi 4.pasta da gelebilir...)

Keşke doğumgünleri daha sık olsa... :)
Devamı da Cumartesi gelecek...

Evet ne yazık ki doğumgünleri senede bir kere oluyor sadece...


Rusyanın en populer çocuk şarkılarından biri... Bu versıyonu 1972 yılında kaydedilmiş. Benim de en sevdiklerimden biri... 'Doğumgünü sadece senede bir kez olur'....

26 Haziran 2011 Pazar

Oğluş tiyatro ile tanıştı...

Kızım bugüne kadar tiyatroya çok gitti ama oğlum Cumartesi günü ilk kez bir tiyatro oyunu ile tanışmış oldu... Biraz erken biliyorum ama çok da güzel oldu valla, hiç sesini çıkartmadan tam bir saat boyunca sahneye baktı, çocukların çığlıklarına ağlamadı ve hatta ellerini çırparak tempo tuttu...

Kaç zamandır Atrium Alışveriş Merkezindeki Бюро Игрушэк oyununa bilet almayı istiyordum ama bir türlü uygun tarihi tutturamamıştım. Sonra geçen gün tesadüfen alışveriş merkezine gelince oyunun olduğunu gördüm ve hemen 3 bilet alıverdim.


Aslında 9 aylık oğlumuzu içeri alıp almayacaklarından emin değildik.. Sonuçta oyun 3 yaş ve üzeri için... 9 aylıkların tiyatroya gelmesi pek alışılagelen bir durum değil tabii... Ama biz bugun ailecek gittik ve ağlarsa dışarı çıkacağımıza dair söz vererek içeri girdik.

Sahnenin önüne çocuklar için minderler atmışlardı. Arka kısımda ise anne babalar için sandalye.. Tabii bu şekildeki bir düzen bizim için çok idealdi.



Kızım hemen içeri girer girmez diğer çocuklarla beraber minder kapma yarışına girdi. Güzel bir minder bulduğuna emin olunca, arkasına bakıp bizim nereye oturduğumuzu kontrol etti. Biz de üçüncü sıraya kenar kısmına oturduk. Yanımıza da bebek arabasıyla oğlumuz yerleşti. Aslında başlangıçta uyuyordu. Ama tabii müzikle beraber gözlerini açtı. Ben ağlarsa diye dışarı kaçmaya hazırdım. Ama o kafasını kaldırdı, doğruldu ve inanılmaz gözlerle sahneye bakmaya başladı. Şarkılarda ellerini hızlı hızlı sallayarak müziğe eşlik etti, gülümsedi... Keyfi çok yerindeydi anlayacağınız...

Kızımı sorarsanız, o zaten çok mutlu... Oyundan anladığına gelince; Oyuncaklarımıza iyi bakacağız, onları üzmiyeceğiz ve birbirimize yardım edeceğiz.... Bakalım bu anladıklarını gerçek hayatta uygulayacak mı???

Oyundan bir kaç kare




22 Haziran 2011 Çarşamba

Ahhh o dişler yok mu o diişler....

Dördüncü dişimiz kafasını çıkartmaya çalışıyor yaklaşık 2 haftadır... Ama bir türlü çıkamadı... Artık dün gece olayın tam tepe noktasındaydık... Zavallım her 15 dakikada bir uyanıp ağlıyor. Ağlarken de tükürükleri boğazına kaçıyor, korkuyor, panik oluyor ve daha çok ağlıyor. Bir de üstüne gaz problemimiz ve burun tıkanıklığımız eklenince dün gece evimizde şenlik vardı diyebiliriz... Kızım uyanıyor odamıza geliyor 'anne kafam şişti' deyip, evdeki kargaşayı fırsat bilip çaktırmadan bizim yatağımıza yatıveriyor. Bu arada kreşde kızımı oyuncak yılanla korkuttuktan sonraki dönemde kapkaranlık odada yatamayan kızım, bizim odaya gelirken önüne gelen her odanın ışığını da yakıp geliyor... Oğlan karanlığa alışık, zaten huysuz bir de ışık girince gözüne, oooo iyice huysuzlandı artık...Yani sabaha kadar ki durum buydu...

Sabah son 1 saate deliksiz uyuyan oğlum, 7.30 gibi uyanıp sanki tüm gece uyumuş kadar enerji doluydu... Ne hoş değil mi? Gece boyunca acı çeken o değilmiş gibi gülücüklerle başladı güne.. Biz de uykusuz gözlerle...

Ama bunun çaresi kendini sokağa atmaktır deyip, kızı kreşe kendimi ise Arbat'a attım. Yıllardır burada yaşayan bir arkadaşımız artık kesin dönüş yaptığı için burda biraraya gelelim istedik. Hava klasik, bir açıyor bir kapıyor. Bir yağmur bir güneş derken ne yapacağımızı şaşırdık.

Ilerde evimize yerleşiriz diye kızımın odası için çok sevdiğim resimlerden aldım. Henüz duvarına popçu resimleri yapıştırmadığı için, annesi olarak duvarına asacağı şeyleri şeçebileceğimi düşünüyorum.. Ama yanılıyor olma ihtimalim de çok yüksek ne de olsa o bir Aslan..!!!


Bu arada oğlum şuanda iyi... Tüm gün zaten keyfi çok yerindeymiş, henüz bir sıkıntı belirtisi yok ama hala diş de yok ortada... Bakalım sabaha kadar ki durumumuz ne olacak...

20 Haziran 2011 Pazartesi

Ablam yokken tüm oyuncaklar beniiimmmmm....

Evde böyle bir çekişme var... 8.5 aylık oğlum ile yakında 4 yaşına basacak olan kızım birbirlerinden adeta oyuncakları kaçırıyorlar...Kızımın yıllardır oynamadığı oyuncaklar birdenbire kıymete bindi... Ne zaman oğlum alsa kıyamet kopuyor... Hele de ağzına sokarsa, aman aman...

Biz de o yokken oynuyoruz şımdilik onun ayuncaklarıyla.. Kızım kreşdeyken herşey, evin her yeri oğlumun... İstediği kadar ağzına sokabilir ablasının oyuncaklarını... Sadece ablamız duymasın yeter...


19 Haziran 2011 Pazar

Kız babası olmak farklıdır....

Bir oğlumuz ve bir kızımız var.  Kızımla babası arasındaki kuvvetli bağı ve aşkı, kızımın doğduğu ilk günden gördüm... Kızım şimdi nerdeyse 4 yaşında babasına  farklı bakıyor, her zaman farklı bir ses tonuyla ona sesleniyor, her zaman çok daha sıkı sarılıyor. Babasına bakarken ki gözlerindeki ışıltı farklı... Ben mutlu oluyorum çok, beni daha az sevdiğini asla düşünmüyorum, baba her zaman farklı bir kız için, ilk aşk belki de, bunu çok iyi biliyorum.

Sabahtan beri internette bir sürü baba-kız yazısı okudum. Gerçi bugun babalar günü, kız babalarının günü değil ama sanırım yazanların çoğu kadın olduğu için ve baba-kız ilişkisinin farkını herkes bildiği için yazılar genelde baba-kız üzerine... Okurken çoğunda gözyaşlarımı tutamadım. Yazılardan paylaşmak istediklerim vardı, ama bu yazımı okuyacak olan babamı da ağlatmak istemedim. İsterse kendisi internetten bulur okur o yazıları :)

Bu yüzden sizinle çok sevimli bir babalar günü şarkısı paylaşmayı tercih ediyorum..

Başta babişimin, aşkımın, ailemdeki tüm babaların, baba olmasa bile baba kadar yakın olan eniştemin ve tüm diğer babaların, baba adaylarının ve baba olma şansı olmasa bile baba kadar yakın olabilenlerin bu günü kutlu olsun...

18 Haziran 2011 Cumartesi

Bir Cumartesi sabahı

Yağmur bulutlarının gökyüzünü kapladığı bir Cumartesi sabahı... Babamız Türkiyede. Yarın aksam dönecek.
Kızım ve oğlumla park keyfi yapacağımız bir gün olacaktı, ama yakında yağmur başlayacak...

Günümüz 6.00 gibi başladığı için, kahvaltımızı yaptık. Sonra oğlanı uyuttum. O kadar erken kalkıyor ki, kahvaltı sonrası gene esnemeye başlıyor ve yatağa koyar koymaz uyuyor.. Kızımla dvd keyfi yaptık. Hem de yeni ayakkabılarımız da bizimle beraber cizgi filmi izledi...
Bu fılmi çok seviyoruz... Prenses Lilifi... Minik Aslanın sevdikleri kısmında detayını bulabilirsiniz.

Tabii erken kalkan erkan yol alır misali, dvd sonrası anne kız havuçlu kek yaptık. Hava yağmurlu olacağı için kızımın arkadaşını bize çağırdım. Ev çoluk çocuk dolacak yani... Ikı kız azacaklar, evi talan edecekler. Oğlan da onlara bakıp eğlenecek. Ne kadar hayran hayran bakıyor ablasına bir bilseniz. Evde abla varsa, oğlumun sıkılma gibi bir sorunu yok. Ablanın yaptıklarını ezberliyor ki, yürümeye başlayınca aynılarını hatta daha fazlasını yapabilsin... Şimdiden imdattttt diyesim geldi...

Eveeeetttt, keklerimizi hazırladık ve fırına verdik. Bir sürü minik minik kekimiz olacak ve bir tane de büyük bir atımız.. Tabii ben fotoğraf çekmeyi unuttuğum için, fırına koyduktan bir müddet sonra kapağı açıp tepsiyi dışarı çıkarttım... Ahh anne ahhh...


Bakalım... Şimdi Ksenia geliyor oynamak için.. Bakalım kekler nasıl olacak... Keklerin son durumu azzzz sonraaaaaaaaaaa......



Durum hala kontrol altında.... Sayılır...

Suan saat 14.50 civarında...Durumumuz kontrol altında.. Biraz önce kıyamet kopan evimizde şuan bir sessizlik hakim...  Bir oyuncak için kapışan kızlar şuan yanyana sarmaşdolaş Prenses Lillifee'yi izliyorlar.. Yakında gözkapakları kapanacak gibi...

Oyunlar oynandı, yemekler yendi, tekrar oyunlar oynandı ve yorgunluk bastı.. Öyle olunca da kıyametin kopması normaldi tabii.. Neyse herşey süt liman şuanda. Oğlan da onları takip etmekten yoruldu ve sütünü içip uyuyakaldı... Odanın durumu vahim ama toplamıyorum çünkü heran çizgi filmden sıkılıp odaya gelebilirler.. Toplanan tüm oyuncaklar gene yerlere saçılabilir... O yüzdennn Ksenia evine gidene kadarrrrrrr odaya dokunmak yok.... :)

Yemek yerkenki durum... Bu kadar sakin olduklarına bakmayın, tabakların yarısından çoğu yeri boyladı... Akılları hala keklerde....

17 Haziran 2011 Cuma

Anneeeeeeee....... Ben sessiz geldim dii mii???

Benimkiler cok erkenci.. Hem erkenci hem gürültücü... Dün gece kızımla söyle bir anlasma yaptık... Evet sabah erkenden bizim yanımıza gelebilir - anlasma yapılmasa da geliyordu zaten - ama bir sartla... Sessiz olacak, konuşmayacak... Daha önceki durumlar söyleydi
-Anneeeeeee (saat sabahın 5.30u) ben geldim, sen köpeğimi istersin yoksa tavşanı mı?
             Sonuç: Oğlan uyanır
- Anneeeeeeeee sen babanın yastığına yat, ben seninkine yatıcam
             Sonuç: Oğlan uyanır
- Annneeeeeeeeeeeeeeeee ben sessiz geldimmmm dii miii?
             Sonuç: Oğlan uyanır

Dün gece yapılan konuşma sanki iki yetişkin arasında yapılmıs gibiydi.. Anlaşma gayet açık ve net. 'Eğer sen sessiz gelip hiç konuşmaz ve TIP oynarsan, kardeşin uyanmaz ve biz beraber keyif yapabiliriz. Hatta biraz şanslıysak uyuyabiliriz. Ama sen tek bir kelime edersen, kardeşin uyanır ve ben seninle ilgilenemem' Gayet açık...
Tek seferde anlaşılacağını düşünmemiştim çünkü benzer konuşmalar yapılmıştı ama bu sefer ki can evinden vurdu sanırım..

Sabah annenin yatağına geliş gene 5.30 civarı. Anne dürtülüp uyandırılır. Köpek ve tavşan gösterilir. Anne yarı gözlerle birini seçer ve hemen ona sarılıp yarım açık olan gözler kapatılır... Oğlan uyanmaz... En azından 6.30'a kadar... Sonrası için yapılabilecek birşey yok zaten, el mahkum 6.30'da herkes uyanır...

Bu arada söylemeyi atladığım can alıcı nokta, oğlanın evimizin küçüklüğünden dolayı bizim odamızda yatıyor olması....