28 Ekim 2011 Cuma

Moskovada Kış...

Malum burası soguk memleket... Ama burada hava -30 derece bile olsa genelde herkes sokaktadır. Abarttığımı düşünmeyin, size en basit örneği kreşten verebilirim. Kreşte hava sıcaklığı -20 olana kadar günde 2 sefer çocuklar dışarıya oynamaya çıkarlar. Bahsettiğimiz çocuklar 3-4 yaşlarındalar bu arada... Ama ah o kıyafetler yok mu... muhteşem tabii...Rengarenk 'kombinezon' denilen tulumlar, ince görünümlü ama -30a kadar sıcak tutan montlar ve tabii kar ayakkabıları... Sadece gözü açıkta bırakan kar maskeleri... Çocuklar birer astronot şeklinde bir o yana bir bu yana koştururlar...

Şimdilik daha kışın başındayız.. Hava sıcaklığı bu aralar 4-6 derece civarında. Yani daha çok kalın giyinmeye başlamadık. Henüz 'ilk kar' yağmadı.. Ama bekliyoruz.. Yakın dediler... Moskovanın bembeyaz halini görmeyi özledim. Çocukların kızakla kaymalarını, Kızılmeydanda kurulan buz pateni pistinde paten kaymayı, buz tutmuş yollarda çivili lastiklerle takur tukur gitmeyi özledim... Ama çok değil bir aya kalmadan bu özlemini çektiğim şeylerin büyük bir kısmıyla karşılaşacağım sanırım...

Neyse bu kadar kış konulu bir yazıya nerden geldim ki... ben sadece minik oğluşumun bugün parka çıkarkenki fotoğrafını buraya ekliyecektim... Zavallım o kadar kalın giydirmişiz ki bugün, çocukcağız resmen kıpırdıyamıyordu.. Parka gittiği şekilde geri geldi...

24 Ekim 2011 Pazartesi

Defne'nin ilk metro macerası...

Moskova ve Metro... Moskova metrosuz, metro da insansız olmaz.. İşte bu yüzdendir ki, Defnem 4 yaşını doldurmus ama hala metroya binememişti... Çünkü genelde haftaiçi çok ama çok kalabalık metro... Haftasonu ise ailecek biryerlere gittiğimiz için pek metroyu kullanmıyoruz.. İşte bu yuzdendir kı minik kızımın metroyu tanıması bu kadar geç oldu... :)

Bu Pazar sabahı Defne ile beraber tiyatroya gidecektik. Baktım hava da güzel, hafta sonu malum herkes dachada, hadi dedim Defneye, 'metroya atlayıp gidelim mi?' Benimki dünden razı, gerçi tam olarak metronun neye benzediğini hayal edemese de, resimlerden az çok birşeyler biliyor... Ama metro okunmaz, yaşanır misali, tahminimce hayal ettiği ile yaşadığı çok farklı oldu...

Öğlene doğru çıktık kızımla 'anne kız' -bu aralar anne kız birşeyler yapmak çok hoşuna gidiyor - elele metromuza kadar yürüdük.
Metro durağımızın önünde...



Bilet parasını Defne verdi.. Bileti aldık... Ve turnikeden geçiverdik... Defne yürüyen merdiveni çok sevse dahi, bu merdiven ona biraz dik geldi sanıyorum ki, elime sıkı sıkı yapıştı ve hiç kıpırdamadan aşağıya kadar indi. Pazar olduğu için bomboştu metro... İstasyonda birkaç fotoğraf çektirdik. Metromuz hemen geldi zaten, çok fazla oyalanmadan bindik. Her yer doluydu ama biz adımımızı atar atmaz hemen iki erkek yerlerinden kalkarak bize yer verdiler. Defne hemen kenara oturdu ve etrafa bakınmaya başladı. Çocuklarda en sevdiğim şeylerden biri bu hayret dolu bakışları.. Keşke bu bakışlardan biraz bizde de kalmış olsaydı...
Etrafa bakınırken...



Yolumuz uzun değildi.. 3 durak sonra Baumanskaya'da inmemiz gerekiyordu.. bu defnenin pek hoşuna gitmese de, hemen elimi tuttu ve metrodan dışarı çıktık. Baumanskaya Metro istasyonunda bir sürü heykel vardır. Kızı da annesi gibi fotoğrafa meraklı olunca, tabii istisnasız her heykelle fotoğraf çektirmek istedi... ve sonra doğruca dimdik yürüyen merdivenin yolunu tuttuk ve yukarı çıktık...
Yukarıya kadar daha çok yolumuz var...



İlk metro maceramız 'anne kız' pek eğlenceliydi ve sakindi... (sakin geçmesi en önemlisi anne açısından, tabii ki...)

Bu arada Moskova Metroları ile ilgili daha detaylı bilgi isterseniz, Seden'in blogundakı yazısını mutlaka okuyum... Ondan baskası bu kadar güzel yazamaz...

Bu arada Sedencimmm, özledik canım seni çok... Hem biz, hem Moskova...



4 Ekim 2011 Salı

1 sene önce bugün...

Her kadın için doğum çok zor ama bir o kadar da özel bir olaydır.
Ama benim için daha da farklı anıları var, yıllarca anlatabileceğim.. Ne de olsa evimden kilometrelerce uzakta, kendimi Rus doktorlarına emanet ederek bir epidural sezeryan yaptım...

Pek çok anlamda Türkiyeden farklı bir doğum gerçekleştirdim. İyi yönleri daha fazlaydı. Ama şunu sanırım söylemem gerek ki, Rusyada her yerde bu şekilde bir doğum yapamazsınız. Gerçekten buranın en iyi hastanesinde en iyi doktoruyla gerçekleştirdim doğumumu...

Bazı aksaklıklar da olmadı mı?? Oldu tabii... Mesela Epidural esnasında eşimin yanımda olabileceği söylenmişti.. Ameliyathanede onun gelmesini beklerken, ne yazık kı onu almadılar. O da dışarda çağrılmayı beklerken, bebeğimizin sesini duyup şok olmuş...

Ama herşey unutuluyor... Tüm aksaklıklar unutuluyor, geriye sadece bu minik bebeğin vermiş olduğu mutluluk duygusu ve tüm kalbinizi dolduran kocaman bir sevgi kalıyor...

Kuzeyimiz Moskova doğumlu bir Terazi bebeği. Son derece güler yüzlü, kendini sevdiren ama bir o kadar da haksızlıklara veya ablasının kendisine karşı yaptığı ufak tefek itiş kakışlara baş kaldırıp, 'bir kaç sene sonra ben sana yapacağımı biliyorum' diyen bir minik. Aynı zamanda keyfine çok düşkün. Kucağınıza aldığınızda, kafasını boynunuza yaslayan sonra da kol atarmış gibi sarılan bir erkek... Öyle saatlerce kalabilir... Biz Defneden böyle birşey görmediğimiz için - Defne de benim gibi sıkıntılı... Aynı şekilde en fazla 5 saniye kadar kalabiliyor - pek hoşumuza gidiyor bu durum.

Hastalıkları geçiriş şekilleri bile farklı. Defne annesi gibi, eli kesilse 3 gün 'elim de elim' diye ağlıyor, Kuzey ise 3 dişi bir anda çıkarken bir de üstüne üstlük hasta olmuşken bile hala güler yüzlü. Kaprissiz. Babamıza göre, Kuzey babasına benziyor :)



Zaman akıp gidiyor. Minik Kuzey artık 1 yaşında. Yakında yürümeye başlıyacak, hayatı daha yakından keşfedecek. Bir sene önce onu ilk kucağıma aldığımda nasıl güzel kokuyorsa, bugün de öyle güzel kokuyor. Sanırım çocukların kokuları anne babaları için yaşları kaç olursa olsun hep aynı kalıyor. Sadece merak ediyorum, kaç yaşına kadar o minik ayaklar öpülebilecek??? Kızım 4 yaşında onunkiler hala öpülesi.. Ama daha ne kadar böyle devam edecek emin değilim :)

Güzel oğlum... Her zaman mutlu, sağlıklı, şanslı ve bol sevgi dolu bir hayat geçirmeni diliyorum. Etrafında her zaman seni seven, senin sevdiğin, güvendiğin birilerinin olması dileğiyle... (Ailen olarak biz zaten varız da, başkaları açısından diyorum yaniiii....) :)


Doğduktan bir kaç saat sonra...


5 günlük Kuzey... Minik ayaklar...

Birkaç gün erken kutladığımız doğumgününde...

1 Ekim 2011 Cumartesi

Bu aralar neler oluyor hayatımızda...?

Ahhh bu aralar neler olmuyor ki hayatımız da....Her dakika bir telaş, bir koşuşturmaca içindeyiz...

Kuzey yakında bir yaşına basacak. Emekliyor.. Hem de tam gaz... Tüm odaları dolaşıyor, sıkılınca bir odadan diğerine gidiyor... Yürümek kadar olmasa da epeyce özgür anlayacağınız... Bu ayağa kalkma ve yürüme isteği o kadar yüksek boyutlarda ki, gece bile uykusundan uyanıp, ayağa kalmaya çabalıyor... Tabii bu anneciği için çok da hoş olmuyor... Kızsam kızamıyorum, ne anlayacak... Gülüyorum başlarda çünkü olay çok komik. Önce yatakda bir kıpırdanma oluyor, sonra bir minik el yatağın kenarını kavrıyor, arkadan diğer el de aynı şekilde gözüküyor ve sonra ortadan minik bir kafa çıkıyor. Ağzında bir emzik, yüzünde muzır bir gülümseme ile... Hemen arkasından pat diye emzik yere düşüyor, homurdanma ile konuşma arasında birşey başlıyor. Saatlerce sürüyor... Sonra uykusuna yenilip mecburen uyuyakalıyor taa ki sabah saatler 06.30u gösterene dek... Sonra gene bir koşturmaca, odadan odaya emekleme... Hem de full enerjiyle...

Bir de hastalıklar geldi üst üste bu dönemde... Kuzey 6. hastalıgı geçirdi... 3 gün yüksek ateş sonra da bir gün süren kızarıklık... sonra herşey geçiverdı... Defne grip oldu, babamız grip oldu, Valia dişini kırdı akabinde de grip oldu... Şuan herkes iyi gibi... Umarım böyle de kalır.. :)