23 Şubat 2016 Salı

3 yıl aradan sonra...

Zaman ne kadar da hızlı geciyor...

3 yıl olmus ben buraya yazmayalı..

Ara ara aklıma gelmedi değil, ama yazamadım, ya vakit bulamadım ya da vaktim olduğunda yazacaklarım çok da önemli değilmiş gibi geldi.. Erteledim hep..

Ama esas çıkış amacım neydi benim... Yıllarca yazmak ve sonra bunları çocuklarıma hedıye etmekti.. O zaman az da yazsam çok da yazsam bu alanı devam ettirmeliydim...

En son yazdığımda minik kızımın ameliyatından bahsetmişim... O zaman Güney Afrikadaymışız.. Şimdi ise İstanbul'un karmançormanlığından yazıyorum... Hem de buraya geri taşınalı bir yıldan fazla bir zaman olmuş...Çocuklarım büyümüş, biz 3 yıl daha yaşlanmışız ama işte hayat aynı güzelliğiyle, aynı zorlularıyla, aynı hüzün ve mutluluklarla devam ediyor...

Hadi bakalım diyorum kendime, bırakma burayı ara ara da olsa az az da olsa yaz, paylaş...


7 Ekim 2013 Pazartesi

Neler oldu neler....


Neler oldu neler....

Babamız iş seyahati sebebiyle Türkiyeye gitti..  Ben kaldım burada iki çocukla.. Herşeey pek güzeldi başlangıçta... Ama önce enteresan bir şekilde otoparktaki koskoca sütunu görmeyip sola doğru geri geri giderken arabanın sağ tarafını komple sütuna çarparak pek de hoş olmayan bir başlangıç yaptım... Aslında iyi bir şoförümdür.. En azından ben öyle düşünüyorum.. hatta eşim ilk yaşammda dolmuş şöförü olmuş olabileceğimi bile söyler... Ama ilk kazam geri geri giderken – yeni ehliyet almıştım – gene otoparkta arkamı aynadan kontrol ettiğim için koskoca meşe ağacına çarpmamla olmuştu... bu da ikinci... Bu sefer de sütun... Evet tabii arabanın sağ tarafı birazcık göçtü, aynam sallanıyordu falan filan..

Birkaç gün sonra akşamüzeri çocuklarla evin önünde bisiklete binerken, defnemi uyardığımı hatırlıyorum... Hatta defne bile hatırladığına gçre gerçekten de uyarmışım... ‘Defnecim öyle dönme bisikletle düşersin canım’ dedim.... Ve düştü.... Sağ elinin üzerine... Koşarak gelip kaskını çıkarttı, bisikleti yerine park etti ve içeri geçtik... İlk hatırladıklarım bunlar.. Buzla pansuman yaptık, krem sürdüm... Şişti tabii... Ama sonra sakinleşti ve ağlaması sonlandı... Keyfi yerine geldi.. Düşündüğüm tek şey ‘kırığı olsa ağrıdan duramaz’ olduğu için, Defnem de rahatladığından, gene de bir ibufen içirip yatırdım açıkçası...

 

Ertesi sabah okula götürdüm ama içim de çok rahat olmadığı için gene de bir doktor görsün dedim... Başladım ortopedi doktorlarını aramaya... Türkiyedeki gibi hastaneyi ara ordan ortopedi doktorlarını sor gibi bir mantık yok burada.. Sanki hastane içinde bir sürü muayenehane var gibi... Yani her doktorun sekreteri ve telefonu farklı... En yakındaki hastaneyi aradım hiç ortopedi doktoru yok müsait olan.. Tamam o zaman en erken müsait olan GP den randevu alalım nasılsa flim çekilecek orda ortaya çıkar herşey diye düşündüm.. randevumu aldım, defneyi okuldan erkenden aldım ve gittik. Bu arada Defne gayet iyi, ağrı sızı yok..

Doktor baktı, bazı hareketler yapmasını istedi Defnenin, yapamayınca da, kırık olabilir diye flim istedi... Epeyce bekledikten sonra filmimizi çektirdik, raporumuzu aldık ve doktora geri geldik... Evet minnacık bir ‘yerinden çıkmış’ kemiğimiz varmış başparmağımızın alt kısmında... Ama önemli değilmiş ufacık olduğu için, 4 kat bez gibi bir bandajla sardı ve 1 haftaya kadar geçer dedi... Biz de eve geri döndük...

Eşimin ailesinde çok doktor olduğu ve hepsi de sağolsunlar bizimle çok ilgilendikleri için hemen Halamız raporu istedi benden... Bu arada Defne Salı akşamı düştü.. Çarşamba sabah doktora gidildi flim çekildi.. Çarşamba akşamüzeri rapor halamıza iletildi Ankaraya... 2 saat sonra halamız telefon etti, siz hemen bir ortopedi doktoruna gidin bununla yetinmeyin dedi. Bir de filmleri istedş benden... Perşembe sabahım Durbandaki neredeyse tüm ortopedi doktorlarını telefonla tek tek aramakla geçti... Cuma günü 12 günlük okul tatili başladığı için doktorlar genelde ya yoklar, direkt telesekreter çıkıyor ya da sekreter cevaplayıp en erken 2 haftasonraya randevu verebiliriz ‘sorun acil ise GP’ye gidin’ diyor... ne ala... Çocuğumun kemiği kırıldı tamam tatil varsa 2 hafta bekleriz dert değil dememi bekliyorlar herhalde...  en sonunda 40 km uzaklıktaki bir hastaneden bir doktoru buldum aynı gün akşamüzerine...

Babamızı gittik karşıladık havaalanından, sonra iki çocukla taaaaaaaa 40 km uzaklıktaki (Durbanda yaşayan biri için - her ne kadar İstanbulda doğmuş büyümüş olsa ve Moskovada 6 yıl yaşamış olsa da insan iyi şeye çabuk alışıveriyor- 40 km çokkk uzun bir mesafe)hastaneye gittik... Doktoru hiç ama hiç sevmedim... Elle muayene bile etmedi kızımı... Uzaktan baktı, rapora baktı, 4 kat olan sargıyı açtı ve çok sıkı olmuş gerek yok, bir kat sargı yeter dedi... Elini tek katla gevşek gevşek sardı.. Bir hafta sonra tekrar film çektirin dedi ve bizi geri yolladı... Dünya kadar para aldıktan sonra tabii....

Geri  dönüş yolunda, trafik dur kalk ilerlerken, ben dururken arkamdaki araba geldi bana çarptı... Neyse ki eşim vardı yanımda, yoksa hakkaten inanmazdı bana bu kadar üstüste gelen olaylara.... Arkamdaki şöfor ‘ilaç kullanıyordum kusura bakmayın’dedi... nasılll yani????

Bu arada filmler de Ankaraya ulaşmıştı... Ve Ankaradan beklenen cevap geldi... Bu elin acilen ameliyat edilmesi gerekiyor.... Nasıl yani??? El cerrahı, bu kırılan yerin, büyüme kemiklerinden olduğunu ve yaşı itibariyle eğer doğru bir şekilde oturtulmazsa, ilerde praoblem yaratabileceğini söylemiş doktor... Üstelik bu el, sağ el ve başparmak... Doktorların bu kadar rahat olmalarına da ayrıca çok şaşırmış.. Bize Pretoria’daki çok iyi bir başka arkadaşı olan doktorun kontak bilgilerini verdi... Hemen onunla irtibata geçtik Cuma sabahı... Ama o doktor da diğer birçok doktor gibi 12 günlük tatilde yurtdışına gittiği için kendisini beklememiz gerektiğini ve acilen ameliyat olmasının en doğru seçenek olduğunu söyledi...

Sonrasında ne oldu... tabii ki hemen uçak biletlerimiz ayarlandı ve anne kız 3 uçak değiştirerek 22 saatlik kapıdan kapıya bir yolculukla Ankaraya Pazar günü varabildik... Oğlan mı???? Babayla evde, Durban’da kaldı... İşin o kısmı çok ayrı bir hikaye, tek söyleyeceğim yaklaşık iki hafta boyunca Kuzeyimin babayla ve Rachael ile Durban’da tek kaldığı... Canım benim... Ama bu kadar yola onu götürmem mümkün değil di tek başıma ve babamız da daha yeni Türkiyeden döndüğü için bizimle gelmesi iş açısından mümkün değildi...

Pazar günü geldik... Pazartesi günü tahlillerimiz yapıldı, röntgen çekildi ve Salı sabahı ameliyata alındı Defne... Kırık yerine oturtulup dışarıdan bir tel içeri sokularak sabitleme yapıldı... ve üzerine atel konulup sargı ile sabitlendi... Aslında çok basit bir operasyon ama genel anestezi olunca hele de söz konusu bir çocuk olunca ameliyatın büyüğü küçüğü olmuyor tabii... Canım kızım... Kuzey ameliyathaneye gitmeden verdikleri şurup ile ne kadar agresifleştiyse Defnem de bir o kadar rahat ve sakindi... Sedyede mayıştı hatta... Ameliyathanenin kapısına kadar Banu Halası ile bareber gittik ve öpücüklerle onu doktorlarına teslim ettik...   

1,5 saat sonra ise Defnem odaya geldi... Anestezi sonrası biraz zor geçti ama 2 saate toparladı kendini... Hatta o kadar toparladı ki, akşama gene azgınlıklar başladı... Hoplamalar zıplamalar... Defne aynı Defne... ne desen fayda etmiyor... 5 hafta elindeki tel duracak, çıkartıldıktan sonra 2 hafta daha sargılar duracak. Aralık ayı sonuna kadar da spor faaliyetlerinden uzak duracak... Ama hala nasıl bir enerji nasıl bir hareketlilik, aklım almıyor... J


Ankaradaki günlerimiz bitti... Döndük evimize... Bu zamana kadar ki kısım mı zordu yoksa, bundan sonra Defneyi 3 ay boyunca resim dersinden, yüzmeden, playball daan, jungle gymden uzat tutacağımız dönem mi zor olacak emin değilim....