Neler oldu
neler....
Babamız iş
seyahati sebebiyle Türkiyeye gitti.. Ben
kaldım burada iki çocukla.. Herşeey pek güzeldi başlangıçta... Ama önce
enteresan bir şekilde otoparktaki koskoca sütunu görmeyip sola doğru geri geri
giderken arabanın sağ tarafını komple sütuna çarparak pek de hoş olmayan bir
başlangıç yaptım... Aslında iyi bir şoförümdür.. En azından ben öyle
düşünüyorum.. hatta eşim ilk yaşammda dolmuş şöförü olmuş olabileceğimi bile
söyler... Ama ilk kazam geri geri giderken – yeni ehliyet almıştım – gene
otoparkta arkamı aynadan kontrol ettiğim için koskoca meşe ağacına çarpmamla
olmuştu... bu da ikinci... Bu sefer de sütun... Evet tabii arabanın sağ tarafı
birazcık göçtü, aynam sallanıyordu falan filan..
Birkaç gün sonra
akşamüzeri çocuklarla evin önünde bisiklete binerken, defnemi uyardığımı
hatırlıyorum... Hatta defne bile hatırladığına gçre gerçekten de uyarmışım...
‘Defnecim öyle dönme bisikletle düşersin canım’ dedim.... Ve düştü.... Sağ
elinin üzerine... Koşarak gelip kaskını çıkarttı, bisikleti yerine park etti ve
içeri geçtik... İlk hatırladıklarım bunlar.. Buzla pansuman yaptık, krem
sürdüm... Şişti tabii... Ama sonra sakinleşti ve ağlaması sonlandı... Keyfi
yerine geldi.. Düşündüğüm tek şey ‘kırığı olsa ağrıdan duramaz’ olduğu için,
Defnem de rahatladığından, gene de bir ibufen içirip yatırdım açıkçası...
Ertesi sabah
okula götürdüm ama içim de çok rahat olmadığı için gene de bir doktor görsün
dedim... Başladım ortopedi doktorlarını aramaya... Türkiyedeki gibi hastaneyi
ara ordan ortopedi doktorlarını sor gibi bir mantık yok burada.. Sanki hastane
içinde bir sürü muayenehane var gibi... Yani her doktorun sekreteri ve telefonu
farklı... En yakındaki hastaneyi aradım hiç ortopedi doktoru yok müsait olan..
Tamam o zaman en erken müsait olan GP den randevu alalım nasılsa flim çekilecek
orda ortaya çıkar herşey diye düşündüm.. randevumu aldım, defneyi okuldan
erkenden aldım ve gittik. Bu arada Defne gayet iyi, ağrı sızı yok..
Doktor baktı, bazı
hareketler yapmasını istedi Defnenin, yapamayınca da, kırık olabilir diye flim
istedi... Epeyce bekledikten sonra filmimizi çektirdik, raporumuzu aldık ve
doktora geri geldik... Evet minnacık bir ‘yerinden çıkmış’ kemiğimiz varmış
başparmağımızın alt kısmında... Ama önemli değilmiş ufacık olduğu için, 4 kat
bez gibi bir bandajla sardı ve 1 haftaya kadar geçer dedi... Biz de eve geri
döndük...
Eşimin ailesinde
çok doktor olduğu ve hepsi de sağolsunlar bizimle çok ilgilendikleri için hemen
Halamız raporu istedi benden... Bu arada Defne Salı akşamı düştü.. Çarşamba
sabah doktora gidildi flim çekildi.. Çarşamba akşamüzeri rapor halamıza
iletildi Ankaraya... 2 saat sonra halamız telefon etti, siz hemen bir ortopedi
doktoruna gidin bununla yetinmeyin dedi. Bir de filmleri istedş benden...
Perşembe sabahım Durbandaki neredeyse tüm ortopedi doktorlarını telefonla tek
tek aramakla geçti... Cuma günü 12 günlük okul tatili başladığı için doktorlar
genelde ya yoklar, direkt telesekreter çıkıyor ya da sekreter cevaplayıp en
erken 2 haftasonraya randevu verebiliriz ‘sorun acil ise GP’ye gidin’ diyor...
ne ala... Çocuğumun kemiği kırıldı tamam tatil varsa 2 hafta bekleriz dert
değil dememi bekliyorlar herhalde... en
sonunda 40 km uzaklıktaki bir hastaneden bir doktoru buldum aynı gün
akşamüzerine...
Babamızı gittik
karşıladık havaalanından, sonra iki çocukla taaaaaaaa 40 km uzaklıktaki (Durbanda
yaşayan biri için - her ne kadar
İstanbulda doğmuş büyümüş olsa ve Moskovada 6 yıl yaşamış olsa da insan iyi
şeye çabuk alışıveriyor- 40 km çokkk uzun bir mesafe)hastaneye gittik... Doktoru hiç ama hiç sevmedim... Elle muayene
bile etmedi kızımı... Uzaktan baktı, rapora baktı, 4 kat olan sargıyı açtı ve
çok sıkı olmuş gerek yok, bir kat sargı yeter dedi... Elini tek katla gevşek
gevşek sardı.. Bir hafta sonra tekrar film çektirin dedi ve bizi geri
yolladı... Dünya kadar para aldıktan sonra tabii....
Geri dönüş yolunda, trafik dur kalk ilerlerken,
ben dururken arkamdaki araba geldi bana çarptı... Neyse ki eşim vardı yanımda,
yoksa hakkaten inanmazdı bana bu kadar üstüste gelen olaylara.... Arkamdaki
şöfor ‘ilaç kullanıyordum kusura bakmayın’dedi... nasılll yani????
Bu arada filmler
de Ankaraya ulaşmıştı... Ve Ankaradan beklenen cevap geldi... Bu elin acilen
ameliyat edilmesi gerekiyor.... Nasıl yani??? El cerrahı, bu kırılan yerin,
büyüme kemiklerinden olduğunu ve yaşı itibariyle eğer doğru bir şekilde
oturtulmazsa, ilerde praoblem yaratabileceğini söylemiş doktor... Üstelik bu
el, sağ el ve başparmak... Doktorların bu kadar rahat olmalarına da ayrıca çok
şaşırmış.. Bize Pretoria’daki çok iyi bir başka arkadaşı olan doktorun kontak
bilgilerini verdi... Hemen onunla irtibata geçtik Cuma sabahı... Ama o doktor
da diğer birçok doktor gibi 12 günlük tatilde yurtdışına gittiği için kendisini
beklememiz gerektiğini ve acilen ameliyat olmasının en doğru seçenek olduğunu
söyledi...
Sonrasında ne
oldu... tabii ki hemen uçak biletlerimiz ayarlandı ve anne kız 3 uçak
değiştirerek 22 saatlik kapıdan kapıya bir yolculukla Ankaraya Pazar günü
varabildik... Oğlan mı???? Babayla evde, Durban’da kaldı... İşin o kısmı çok
ayrı bir hikaye, tek söyleyeceğim yaklaşık iki hafta boyunca Kuzeyimin babayla
ve Rachael ile Durban’da tek kaldığı... Canım benim... Ama bu kadar yola onu
götürmem mümkün değil di tek başıma ve babamız da daha yeni Türkiyeden döndüğü
için bizimle gelmesi iş açısından mümkün değildi...
Pazar günü
geldik... Pazartesi günü tahlillerimiz yapıldı, röntgen çekildi ve Salı sabahı
ameliyata alındı Defne... Kırık yerine oturtulup dışarıdan bir tel içeri
sokularak sabitleme yapıldı... ve üzerine atel konulup sargı ile sabitlendi...
Aslında çok basit bir operasyon ama genel anestezi olunca hele de söz konusu
bir çocuk olunca ameliyatın büyüğü küçüğü olmuyor tabii... Canım kızım... Kuzey
ameliyathaneye gitmeden verdikleri şurup ile ne kadar agresifleştiyse Defnem de
bir o kadar rahat ve sakindi... Sedyede mayıştı hatta... Ameliyathanenin
kapısına kadar Banu Halası ile bareber gittik ve öpücüklerle onu doktorlarına
teslim ettik...
1,5 saat sonra
ise Defnem odaya geldi... Anestezi sonrası biraz zor geçti ama 2 saate
toparladı kendini... Hatta o kadar toparladı ki, akşama gene azgınlıklar
başladı... Hoplamalar zıplamalar... Defne aynı Defne... ne desen fayda
etmiyor... 5 hafta elindeki tel duracak, çıkartıldıktan sonra 2 hafta daha
sargılar duracak. Aralık ayı sonuna kadar da spor faaliyetlerinden uzak
duracak... Ama hala nasıl bir enerji nasıl bir hareketlilik, aklım almıyor... J
Ankaradaki
günlerimiz bitti... Döndük evimize... Bu zamana kadar ki kısım mı zordu yoksa,
bundan sonra Defneyi 3 ay boyunca resim dersinden, yüzmeden, playball daan,
jungle gymden uzat tutacağımız dönem mi zor olacak emin değilim....
Çok çok geçmiş olsun! Kötü olaylar arka arkaya gelmiş ama en sonunda neyse ki gülen yüzü geri gelmiş..
YanıtlaSilTesekkurler :) En kotu gunlerimiz boyle olsun hepimizin... Saglik mutluluk eksik olmasin evlerimizden.
SilÇok geçmiş olsun canım. Olacak böyle şeyler, yeterki sonu hep happy end olsun.
YanıtlaSil